26 Şubat 2007 Pazartesi

Türkiye’de Bilim Teknoloji ve Eğitim sistemi (1)



“Gelişmenin temelinde bilim, bilimin temelinde merak vardır.”


Bilim ve Teknoloji konusunda atılacak ilk adım eğitimdir. Fakat bu eğitim NASIL yapılacak. Sanayi çağı kapanmış yerini bilgi çağı almıştır. Bilgi ve teknoloji hiç olmadığı kadar değer ve hız kazandığı bir dönemde nasıl gelişeceğiz, nasıl ilerleyeceğiz.
Hiç şüphesiz bugünlerde eğitim konusunda büyük adımlar ve yatırımlar var. Fakat olması gereken acaba yeterince ve doğru yapılıyormu. Dört bir yana okul yapmakla her şey yolundamı gidiyor. Günümüzde herkesin evinden işyerinden internet üzerinden diploma alabileceğinden bahsedilmekte ve yapılmakta iken, biz acaba 1960 ların eğitim sistemini yakalamış olmayalım. Bilgi çağında bilgiye sahip olmak için atılımlar yeterli ve hızlımı. Zira çağımızda sadece yeterli bilgi değil, hızlı bilgiye gereksinim vardır. Peki mevcut eğitim sisteminde bunun altyapısı varmı? Bilgi dünyada hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde dönmektedir. Bilimin temelinde merak vardır. Bugün ülkemizde ilk, orta hatta yükseköğrenim seviyesinde okuyan kaç kişide okuduğu alana karşılık merak söz konusu. Bizim eğitim sistemimiz şartlandırıcı esaslara dayandığı için merak hissi vermemektedir.

Bizim eğitimimizde saltanatın izleri var. Emirler her zaman Ankara’dan geliyor. Ankara’nın talimatı olmadan hiçbir şey yapılamıyor. Bu da işleri yavaşlatıyor. Eğitimde yerelliğe önem verilmiyor… ABD’de öğretmeni müfettişler değil; öğrenci, veli ve müdürler değerlendiriyor, notunu onlar veriyor. Orada üniversite giriş sınavlarında bizdeki gibi sadece test soruları sorulmaz. Öğrencilere çok değişik alanlarda sorular sorulur, kompozisyon bile yazdırılır. Oysa bizde liseyi bitiren bir öğrenci doğru dürüst bir dilekçe bile yazamaz. ABD’de eğitimde önyargılar yoktur; akıl ve ilim işbaşındadır. Orada bir iş yapılırken ‘Biz bu işi niçin yapıyoruz? ’ sorusu sorulur. Bizde ise okul yıllarını bir hatırlayalım. Hocaya “hocam biz bunu niçin öğreniyoruz bu nedir nerde kullanılır” diye sorulduğu zaman alınan cevap hocaların % 90 ında aynıdır. Sen öğrenmene bak gerisini boşver. (Bilmiyoruz belki ne işe yaradığını hocada bilmiyordu) Dersin gayesi dersten evvel verilir. Türkiye’de ise eğitimde belli bir misyon yoktur. Bizde liseyi bitiren ancak iyi test çözer. Oysa hiçbir işte iyi test sorusu çözme şartı aranmaz. YÖK saltanatı, ÖSS ile lise eğitimini felç etmiştir. Türkiye’de 8-10 milyar dolar dershanelere gidiyor. Bu parayla Koç ve Sabancı Üniversiteleri ayarında 17 tane üniversite açılır.

Peki böyle bir tabloda özgürlükçü ülkelerin hızla geliştiği BİLGİ çağında bizler nasıl BİLGİ leneceğiz. Zira bizde nedense bir özgürlük korkusu var. Bir otoriteye teslim olma temayülündeyiz. Özgürlük risk almayı gerektirdiği için bazen onu bile kendimizden uzak tutuyoruz. Yıllardan beri Türkiye’nin hürriyetçi bir anlayışa sahip olmaması, verilen ideolojik eğitimle ilgilidir. Bizde belli bir görüşü esas alan eğitim veriliyor. Gençlere özgür bir şekilde düşünme hayal kurma konusunda hiçbir yeti verilmiyor. Farklı düşünmek insan fıtratının gereğidir. Herkes aynı düşünmek zorunda değildir. Eğitim yapımızın temelinde bilgili insan yetiştirmek ve öğrencileri sınavlara hazırlamak amacı yatıyor. Eğitimde reflekslere dayanan şartlı öğrenme sistemini uyguluyoruz. Sorgulamadan, sebep sonuç ilişkisi kurmadan öğrenme şartlı öğrenmedir. Şartlı öğrenmede eleştirel bakış yok olmaktadır… Ezbercilik beynin fonksiyonlarını köreltiyor. ‘Kitabın yazdığı ve öğretmenin dediği doğrudur’ anlayışı eğitim sistemimizin bir parçası haline gelmiş. Bizde sormayan, sorgulamayan çocuk makbul görülüyor... Eğitim insana saygıyla başlar. Öğrenmek özgün bir faaliyettir. Hemen herkes farklı bir yaklaşımla öğrenir.
Şunu hiç unutmayalım öğrenemeyen insan yoktur. (Devam Edecek)

Hiç yorum yok: